4 Aralık 2011 Pazar

Sonu İdam

Bilirsin, bi ilişkiye başlarken sonunun nereye gideceğini... Sonunda çekeceğin acıları, gözyaşları ve üzüntüleri. Bunları bilerek başlamaz mıyız aşka? Elbet birgün dipsiz kuyulardan çıkaranın, tekrar oraya göndereceğini bile bile... O kadar aç kalmışsındir ki ''aşk''a sonunu bilsen de, acı çeksen de gittiği yere kadar gitmek, o anlarda mutlu eder. Birnevi kendini avutursun, yalan sevgilerle. Sevgiline sorarsın; ''Bana yalan söylüyor musun?'' diye. Bir suçlunun hiç bir zaman kabul etmediği gibi, kabul etmez yalan söylediğini. Yalan söylediğini bile bile inanırsın ona ve kendine. Kendini kandırmak için hemen bir ''belki'' belirir içinde. Sen değil misin hayatını mahfeden ''belkilerle''... Yalan söylemektedir, bunu beynin, mantığın ve düşüncelerin bilmektedir. Sen ise asla söz geçirmezsin kalbine, belkine. Mutluymuş gibi davranırsın onun yanında. Sahte ''Seni Seviyorum''larla avutursun, hem onu hemde kendini. Zaman geçer gider, seninle ilgilenmesi, sinemaya götürmesi, çiçekler alması ve sana seni seviyorum demesiyle teselli edersin kendini. Hala bedenlerin önem taşıdığı bir evredesinizdir. Fakat sen onun bedeninde kalacağını bilir, hiç bir zaman kalbine inemeyeceğini anlarsın. Bunu belli eder, bunu beceremeyeceğini anlatmaya çalışırsın. Israrla bedenini önemsemediğini, tek derdinin kalbine girmeye çalıştığını ve zamanla bunu başaracağını söyler. Sonunun nasıl olacağını bildiğin halde devam edersin. Suçlunun suçunu itiraf etmesini beklemekten farkın kalmamıştır artık yada en ufak bir delil bulmaktan. Yalan sevgilinle zamanını harcarsın. Bu senin hoşuna gitmese de kendini zorlarsın, beni seviyor, yalan söylemiyor diye. Gün gelir yakalarsın bir yalanı ve ilk delil geçmiştir eline. Sıra sana gelmiştir. Artık ya cezasını kesip göndereceksindir idama, yada mahkemeni erteleyip biraz daha zamana ihtiyacının olduğuna. Sonunda idama gideceğini bile bile, ertelersin kalbindeki mahkemeyi. Suçlu kaybeder, dayanamaz senin saflığına, vicdan azabıyla itiraf eder. Artık elinde kalan birşey yoktur, mutlu olabilmen için. Onuda diğer suçlular gibi idam edip, göndereceksindir kalbindeki mezarlığa, bir gül dikip bir hafta gözyaşı döküp unutacaksındır. Kalbindeki yalan sevgilerin anlık verdiği mutluluklarla devam edersin hayatına.. Pişmanlıklar yaşayacağın bir ''belki'' daha eklenmiştir artık hayatına...

Lady Gaga

Bir blog açıp, burada Lady Gaga hakkında bi yazı yazmamak kendime saygısızlık diye düşündüm açıkçası. Daha çok yeni, taptaze bir popstar hemde dünyanın popstarı. Dünyanın Micheal Jackson'dan sonra magazin basınını en çok meşgül eden kişi ünvanı bile aldı. Bütün müzik ödüllerini silip süpüren, müzikleri, dansları ve sahne şovlarıyla dünyayı kasıp kavuran Lady Gaga. Başarılı... Sırrının nerden geldiğini birçok insan gibi bende merak etmiyor değilim. Yaptıklarını anlamsız bulan milyonlarca insan bulabilirim. Hayal gücünü, dünya üzerine yansıtmayı başarabilen bir kadın. En gerçekçi örneği de, ''Etten Elbise''.

                     






Birçoğu tarafından başarılı bulunan, birçoğu tarafından da canice bulunan bir mantık akımı oluşturdu. Milyonlarca hayvanın, canlı canlı öldürülerek derilerini süzüp, daha sonra bunlardan kürk yapıp üzerine giyen kadınlardan daha canice olamaz sanırım. En azından Lady Gaga hayvanın derisini değil etinden faydalanıp, sırf bunun için hayvan öldürme düşüncesinde bulunmadığına eminim. Şarkılarının bazılarında çok fazla herhangi bir anlam ifade etmese de, o şarkıyı klibi ile zorla izletmeyi becerebilen biri nede olsa. Giydikleri, özel yaşantısı, düşüncelerinin özgürlüğü ile dünya dikkatini toplamış 24 yaşında bir kadın. Tabikine de her nomral ve tecrübesiz insan gibi, bazı hatalarda bulunmuştur. Fakat bu yaşında, bu kadar kısa bir zaman zarfında bu kadar yüselmeyi başarması, bu hatalarını ört bas etmesi gerektiğine inanmaktayım. Müslüman Ülkeler de konser vermeme sebebinin, bazı ülkelerde çok fazla müstehcen olduğu, bazı ülkelerde ise çocukları eşcinselliğe yönlendirdiği ve bu yüzden klip ve şarkılarının yayınlanmadığından bu ülkelere gidip, konser vermemesinin en mantıklı gerekçesidir. Mutlaka Türkiye gibi bir çok ülkede de milyonlarca hayranı olan bir şarkıcı ama yanlış devlet politikasının kurbanı insanlar. Bu devrede Lady Gaga'nın eşcinsellere karşı bi ilgisi, ve eşcinsellerin arkasında olduğu cömertliği ortaya çıkmaktadır. Bu düşüncesin de ona katılmamak için, herhangi bir din mensubuna üye olmak gerekmez. Sonuçta var olan bir topluluk ve var olan bir düşünce. O yüzden yapmamız gereken tek şey, Saygı Duymak.
Alejandro Klibinden Bir Görüntü
Kimse ile kıyaslanmayacak, kendine özgü bir hayatı ve düşünce sistemi olan Lady Gaga daha uzun yıllar bizimle beraber olacağına, belki bir Madonna bir Micheal Jackson gibi dünya starı olabileceğine inandığımız bir şarkıcı. Sanata saygı duyanların, sanatçıya ve yaşam tarzına da saygı duyması gerektiğine inanmaktayım. Bu yüzdendir ki, uzun yıllar başarıda kalacağına inandığım Lady Gaga, dilerim her daim zirvede de kalmaya devam eder....

2 Aralık 2011 Cuma

Bastırılmış Duyguların Sonu !

Doğar Büyürsün... Vucudun artık bazı duygulara, tepki vermeye başlamaktadır. Ne olduğunu anlayamaz, vucudundaki bu değişikleri çözemez, kimseye birşey soramaz utanırsın. Zaman geçtikçe, bazı şeyleri anlamlandırmaya çalışırsın. Artık bu anlamda duygularını, kendi bedeninle birleştirir ve sonunda sana, vucuduna ne olduğunu anlamaya başlarsın. Daha sonra, duyguların yerinden oynamaya başlar. Birilerine ihtiyaç duyarsın, ailenden, akrabalarından, arkadaşlarından olmayan birine... Farklı biri olmalı, duygularına karşılık verebilecek, aynı zamanda bedeninle beraber seni mutlu edecek biri. Bunu nerede bulman gerektiğini öğrenmen gerekecektir. Bilemezsin, onu nasıl bulacağını. Bütün duygularınla, bütün bedeninle ona ait olman gerektiğini ve ona o kadar ihtiyacın olduğunu anlatamazsın. Bazen gökyüzüne bakıp, ona seslenir, çağrıda bulunursun, seni bulması için ama o çağrı yıllarca cevapsız kalacaktır. Zaman akmaya devam edecektir... Adını ve kim olduğunu daha bilmediğin, ona olan duyguların, artık bi at gibi şaha kalkmış ve koşmaya hazır duruma gelmiştir. Bastırmazsın duygularını, korkar kimseyle paylaşamaz, milyarlarca insanın içinde, onun seni bulmasını beklersin. Gözyaşları dökersin, artık acı vermektedir, bastırmaya çalıştığın duyguların. Ve karar anı gelir, sen onu aramaya çıkacaksındır; yolda başına gelecekleri bilsende bilmesen de... Başlarsın duygularını biraz belli edersin, kalabalığın içinde seni farketmesi için... Biri seni farkeder ve yanına gelip ''Merhaba'' der... ''Acaba o mu'' diyerek cevap verirsin. Beraberinde duygularınla beraber bütün bedeninle teslim olmuşsundur. Yıllardır bekleldiğinin o olduğunun, kararını vermeye kalmadan, hayatından uçup gitmiştir. Ve sen kullanılmış duygu ve bedeninle başbaşasındır. Artık ona seslenemezsin. Bedenin duyguların kirlenmiştir. Gözyaşlarını içine akıtmak zorundasındır. Zaman tekrar akar gider, yine kalabalığa gidip bastırlan duygularıne yenik düşüp, yine aynı şeyleri yaşamaya devam edersin... Öyle bir zaman gelir ki; Yıllar sonra ilk defa duygularını belli edip, senin herşeyini kirleten insanın yerine artık ''SEN'' geçmişsindir ve birilerinin duygu ve bedenlerini kirletmeye başlamışsındır...

29 Kasım 2011 Salı

Aşk mı Anımızı Yaşayamadıklarımız mı?

Bir gece oturursun...

Başlarsın düşüncelere dalmaya, kendini ve hayatını sorgulamaya. Hani insanın içindeki o iki ses varya, bütün insanların iyi ve kötü dedikleri ses, başlarlar kavga etmeye. Hayatına yön vermektesin, yaşadığın hayatın (anların) seni bi yere götürmesi gerekmektedir, iyi yada kötü. Kendini sorgulama başlamıştır.

Şuan olduğun yerden mutlu musun? Hayır. Hemen aklına daha ileriye gitme fikri gelir, zamanı geldiğinde gideceğin gibi. Başlarsın ileriye gittiğinde, yaşayabileceğin iyi yada kötü şeyleri, tartarsın mutlu olur yada pişmanlık yaşarsın. O an yaşadığını unutur ve bi adım sonrasını düşünmeye başlarsın. An bitmiştir, artık geriye gelmeyecektir.

Tıpkı aşklar gibi, o an yanında olan ''aşk''ı düşünmeyip onunla beraber, 1 hafta sonra çıkacağınız tatil gibi, yapacaklarını hayal edip, yapmaman gerekenleri düşünmeye başlarsın. Alacağın hediyeleri düşünürsün, sevinirsin planlar yaparsın. Sonrasında onunla beraber geçirdiğiniz zamanın, hayallerle dolu olan kısmında sevdiğinizi bedeninizle bırakırsınız. Bunlar zamanla tekrarlanır, daha sonra ayrılık gelir...

Ve düşünmeye başlarsınız nerede hata yaptım diye? Hiç bir zaman aklınıza gelmez anımı onunla yaşayamadım diye.

Sonrasında yeni birinin hayali belirir gözlerinizde, ve daha yeni biri bile hayalinizdeyken, onunla yapacaklarınızı canlandırırsınız gözünüzde...

Peki şimdi sizce ''aşk'' mıdır suçlu bu devirde?
Yoksa ''anımızı'' yaşayamadıklarımız mı?

28 Kasım 2011 Pazartesi

Aynada Görünmeyenler

Aynalar...
Hayatımızın her anında bizimle birlikte olan, bazılarımızın vazgeçilmezi, bazılarımızın ise hayatında nadir olarak kullandığı malzeme. Şimdi merak edip soruyorsunuzdur nedir bu Aynada Görünmeyenler?

İnsan oğlu yaradılışından bu yana ve insan nesli tükenene kadar sahip olduğu ve her daim buna sahip olacağı bir duygu ile yaşamaktadır. ''MERAK'' bu duyguya gelmişten geleceğe bütün nesiller sahip olmuş ve olacaktır. Peki merak denen duygu her insanda mevcut ise ve insanoğlu birşeyleri merak ediyorsa, önce kendisinden başlamalıdır işe... Kendisini merak edip kendisini incelemeye başlamıştır. Gel gelelim zamanla kendi gözlerinin göremediği yerleri görme ihtiyacı duymuş ve bunun yardımına ''aynalar'' koşup yetişmiştir. Zamanla insanlar kendi bedenlerini öğrenmiş ve artık aynalara sadece ''bakmak'' için kullanmaya başlamışlar. En büyük icat olan aynalar, çoğumuzun vazgeçilmezi olmuş.

Peki nedir bu aynalarda görünmeyen? Şöyle bir örnek vererek başlayalım; Dışarı çıkarken hazırlanmak genel olarak insanlarımızın ihtiyacıdır. Güzel gözükmek, insanlar tarafından beğenilmek, herkesin bi yerde egosunu tatmin etmektedir. Giyinilip, hazırlandıktan sonra kapıdan çıkmadan, bir kez aynaya bakar kılığımızı kıyafetimizi düzeltir, sonrasın da kendimizden emin bir şekilde bi adım atarız evimizin dışına. Bu örnek aynanın görünen kısmıydı. Peki görünmeyen kısmı;

Herkesin hayatında zorlu dönemler, sıkıntıların içinden çıkılmadığı zamanlar olmuştur. Böyle zamanlarda, kelimeler boğazda düğümlenir dışarı çıkamaz, yerine gözyaşları gelir ve gözlerden akmaya başlar damla damla. Kimse gözyaşlarını dökemez dostu, sırdaşı olmayan birinin yanında. Güçsüz görünmek istemez, aciz duruma düşmekten korkar her daim. Akşam olur evine gelirsin, bir kaç kadeh birşeyler içtikten sonra sıkıntılı günlerin acısına, bütün geçmiş gözünün önüne gelir. Yaşanılan pişmanlıklar, yapılmaması gereken şeyler, ağlamayı tetikler ve gözlerden başlar akmaya yaşlar. Sonrasında yaşlar damlaları bırakıp, vanası bozulmuş çeşmeye döner, durdurmaya çalışmazsın. O gece bütün geçmişin acısını atmak ister yüreğin. Bi ara kesilir gözyaşların, hemen koşarsın lavaboya elini yüzünü yıkamak için, yüzüne su serper sonra kafanı kaldırır aynaya bakarsın. İşte o zaman günün çoğu zamanında baktığın aynada göremediğin şeyi görürsün. İçindeki ''sen''i. O halini gördükten sonra, bir daha bakmak istemezsin kendine. Acırsın vicdanının kalan en temiz yeriyle. Daha sonra tekrar kafanı kaldırıp, bakarsın. Bakmak zorundasındır. Aciz halini görüp, güçlü olmaya çalışmak için. Ne hale geldiğini anlamak için. Gözlerin şişmiş durumda bakakalırsın, son kalan  bir kaç damlayı da atınca gözlerinden rahatlarsın. Aynada kendi kendine nasıl bu duruma geldiğini sorar, cevap olarakta ''sen buna layıksın'' diyip kimsenin aşşağlamasına izin vermemek için kendi kendini aşşağlamaya başlarsın. İçindeki fırtına bittiğinde, acizliğinin sadece o gecede ve o aynada kalmasını isteyerek başını koyarsın yastığına. Gözlerin artık kendini zor tutmaktadır ve usulca kapanırlar, ertesi güne uyanabilmek için.

O gece anlarsın hergün defalarca baktığın ''aynada görünmeyenler'' in acizlik olduğunu ve zamanla anlarsın herşeyin görünmeyen bir tarafı olduğunu....